Knidos Türkiye’nin Batı kara parçasının en uç noktası, Ege denizi ile Akdeniz’in buluştuğu yer. Gün batımı, feneri ve antik kentiyle akıllardan kolay kolay silinemeyen özel bir yer.
Aylardan Mayıs, bir bahar günü biz de Knidos’da güneşi batırdık, neredeyse tam dolunaya durmuş Ay’a karşı selam verdik. Kısacık bu anın içinde bir gelin ve damatla karşılaştık, onlar hayatlarının önemli bir kararını ölümsüzleştirmek için fotoğrafçılara poz verirken bir uçta Knidos feneri ve ortada bizler rüzgarlara sarmalayarak çiçeği burnunda çifte mutluluklar gönderdik.
Baharın müjdecileri mavi kantaron çiçekleri, yüzleri harabelerin arasından göklere doğru bakıyordu, güzel olan şeyler gibi onların da ömürleri kısaydı ama kurutulduklarında rengini iki sene hiç kaybetmiyor olduklarını öğrendik. Bunları gelin olacaklar toplarlar, düğünlerinde çiçek topları yaparlarmış, sonra da evlerine koyarlarmış. Mavi-mor arası, pıtı pıtı ortasındaki beyazlarıyla Akdeniz’in rengiyle boyanmış gibiydiler. Sarı kantaronlar, kekikler, civan perçemleri, ebegümeciler de arada bir ‘bizi de görün’ diye el sallıyorlardı.
Güneş uzaklarda son kızıllıklarıyla, bulutların alacasıyla elveda dedi, ardından Ay tepemizde dikleşti, siyahi-koyu mavilikte antik kentin içinde gecede artık yalnız kalmıştık, gece böceklerinin seslerine ve de orada yaşanmışlıklara an be an kulak kesildik.
Bir yeri hissetmek için onunla bir süre nefes alıp verebilmeli. Bir heyecanla fotoğraf çekme süresi kadar kalınan zamanlar kendini açamaz. Nazikçe bir köşede oturup konuşmadan dinlemek ve seyretmek hafızalarda farklı anılar bırakır. Arkada kalmış kokular, sesler, renkler kendini belli etmeye başlar. Toprak geçmişten gelen duyguları aktarır. Acele eden, bu güzelliklerden mahrum kalır.
Knidos tıp, bilim ve sanat da oldukça ileri gitmiş, tarihi boyunca hiç bir savaşa girmemiş, barışçıl insanların yeri. Ünü dışarılara taşmış ve zamanları aşmış bilim insanları yetiştirmiş. Şarap, zeytinyağı ve anfora seramik ticaretinde özellikle güçlüler.
Knidos’un tarihi M.Ö 13.yüzyıla kadar uzanıyor. M.Ö 6.ve 5.yüzyıllarda burası kent olmaya başlıyor. Mimarisi alışveriş merkezleri bir yerde, tapınakları ayrı bir yerde, kamu yönetim binaları başka bir yerde, halkın evleri daha farklı bir yerde konumlanmış..Kuzey güney yönünde 7 tane ana caddesi bulunuyor. Onları kesen bir tane doğu batı yönünde caddesi var. Kent geniş alana yayılmış, Yazıköyüne kadar devam ediyor.
Knidos’da tapınak ve kiliseler mevcut. Dionisos şarap tanrısına adaklar sunulmuş, ona ait bir tapınak var. Şarabın en kalitesi ve en ucuzu bu bölgede nam salmış, şarap ticareti en önemli ekonomiyi oluşturmuş. Apollon tapınağı kentin koruyucusu olarak yapılmış. Henüz Hristiyanlığa geçilmeden önceki inançların izleri çok tanrılı dinlerin figürleriyle buralarda kendini ifade etmiş, sonradan tapınaklar kiliseye çevrilmiş.
Çok ünlü bir Afrodit heykeli efsane gibi anlatılıyor, ayrıca ona adanmış bir tapınakta var. Aslında, M.Ö 4 yy’da iki tane Afrodit heykeli yapılmış, bu heykelleri Praksiteles‘in yaptığı iddia ediliyor, biri giysili diğeri çıplak. Bu heykellerden üstü örtülü olanı Kos Adasında yaşayanlar talip olup satın almış. Knidos’lular için tanrının kapalı veya çıplak olması daha az önemli olsa gerek, ‘Tanrı Tanrı’dır, ben çıplak olanı da tercih ederim’ diyerek kente bu heykeli koyuyor. Afrodit heykeli henüz bulunamamış ama hem Akdeniz hem de Ege denizinden görülebilecek bir noktada kaidesi yer alıyor, fakat arkeologlar bu heykelin Asklepios’a ait olabileceğini de düşünüyorlar. Çünkü burası tıp merkezi olmuş. Burada yetişen doktorlar Kos’ta yetişen Hipokrat’ın öğrencileriyle nerdeyse aynı seviyedeler. Makedon krallarına, özel hekim olarak gidiyorlar. Knidos tıp ekolü oluşmuş.
Bilim ve sanat merkezi. Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri İskenderiye fenerini yapan mimar, dünyanın ilk astronomi bilginlerinden matematikçi Eudoxos burada yetişmiş. Hukuk alanında hakimler ve yargıçlar bazı özel davaların görülmesinde danışman olarak yurt dışından çağrılmış.
Sezar’ın bıçaklanacağına dair bir uyarı mektubu buradaki bir aile tarafından gönderilmiş. Mektup Sezar’a ulaşamamış ama öldürülmesi sonrası ortaya çıkan mektup sayesinde Roma Knidos’un bağlılığına ödül vermiş, buraya vergi muafiyeti sağlamış. Halbuki o dönemde vergiler çok yüksek. Knidos bu imtiyazla kültür, sanat ve bilimde daha fazla gelişmiş. M.Ö 2.yy da kent en zirve zenginliğini yaşamış. M.S 7. ve 8.yy’da kent yavaş yavaş terkedilmeye başlamış. Depremlerden zarar görmesi, su azlığı ve ticaret yolların değişimi sebeplerden bazıları olabilir. 17.ci ve 18.ci yy.da Hristiyanlığın dini kutsal yerleri içinde Knidos’un adı geçtiği görülüyor.
Arap tapınağı da var. Emeviler döneminde İstanbul fethi için bu yolu takip etmişler, azgın dalgalardan sığınmak için sanki mecburi geldikleri tahmin ediliyor, yazıtlarda ‘Allah bizi buradan kurtarsın’ gibi yazılarla karşılaşılmış.
İki tiyatrosu var. Beşbin kişilik olanı yamaca kurulmuş, diğer tiyatronun taşları başka yerlere götürülmüş, gözden nerdeyse kaybolmuş, ayakta kalan tiyatro ise Dünya’da denize en yakın antik tiyatro ünvanına sahip. M.Ö 2 yy’da yapımı başlamış, M.S 2 yy’a kadar genişletilmiş, 400 sene tiyatro yenilenmiş. Ayrıca, Knidos aslan heykeli varmış bir zamanlar, şimdi British Museum’da.
Knidos maviliğin içine uzanan, tabiatın ve kültürün birbirine ahenkle karıştığı özel bir yer, burayı göremeden Dünya’dan ayrılmak bir eksiklik olur.
Sevgili öğrencim Merve de bizimle beraberdi, Knidos’ta akşama geçişin atmosferi anılarımızda özel bir sayfa ayırdı.
#knidos #antikkent #akdeniz #ege #datça #AegeanSea #Mediterrenian #ancientcity
(*) Yazı ve resimlerin hakkı saklıdır, izinsiz kullanılmaması rica olunur.